İçerisi Biraz Dağınık, Kusura Bakmayın
- Gökçe Burla YILDIZ
- 9 Nis 2017
- 1 dakikada okunur
Önceden ilhamın kendiliğinden geldiğini, gelmesini beklerken biraz yüzsüzlük yapmayı öğrendim, ve yatağıma davet ettim onu. Elimde kalem, bir defter, bir kupa. Bir şeyler istiyorum yine. Lakin istikrarlıyım istemek konusunda; inanmayı da, dilemeyi de aynı anda sürdürürsem gerçek olabilir gibi bir şeyler...
Bu gece yine seni dinledim. Sabah, saat 04.51 -müsaadenle sen demek istiyorum-. Sen önceleri kendi morunda boğulacağını düşünen birisiydin değil mi? Ama bilmiyordun ki habersizdin, ben de öyle... Çat kapı geldim ben değil mi? Izinsiz, biraz lakayt. Olsun, izin alacak değildim ya.
Hem ne diyecektim ki? Bir saatlik telefon konuşması, sanki mutfağa kahve kokusu sinmiş gibi sesine sarılma imkanı bulsam sarılacağım mesela, minik bir fincandaki kahveyi yudumluyormuş gibi, frazsız balkonlu bir evin balkonundan ayaklarımızı dışarı sallıyormuşcasına davranalım mı demeliydim yoksa gel, burnunu koluma sil gibi bir rahatlık, uykun mu geldi?
Hava aydınlanıyor, kuş sesleri duyuyorum, perdeyi sonuna kadar açtım bu sayede gökyüzünü görebiliyorum. Penceremden aşağıda kalan bir çatıyı ve arkasındaki uzun çamları.. Bana küçük bir anahtar deliğinden bakıyormuş gibi hissettiriyor ve karnımda o bilindik ağrı var yine. Bir dürtüyü geçirmek için kaldırıma yatma isteği bu. Çıplak ayakla gezdim ondan mı ağrıdı dersin? Ama çıplak ayaklarla gezdiğim bu zemin delinse de bilmediğim tüm o dipleri görsem düşüncesi...
Çok hastayım, uzun cümleler kuramıyorum, hadi uzanalım...
Comments