top of page

Küllenen Hayaller - II. Kısım

  • Elif Deregözü
  • 3 Kas 2016
  • 5 dakikada okunur

Şirketten ayrılmamın üzerinden yaklaşık iki buçuk saat geçmişti. Emir'in odasından çıktım, arabama bindim.. Tüm yol boyunca tek bir cümleyi düşündüm. Eve geldiğimde hala aynı şey düşünüyordum. Ne demekti 'çocukluğumu unuttuğum bir gece' ? 'Bir gecede ne olabilirdi?' diye onlarca şey geçirdim aklımdan. Onlarca kötü senaryo.. Ben bir gazeteciydim. Nelerle, ne tür olaylarla karşı karşıya kaldığımı tahmin edebilirsiniz. Peki ya Emir' in hikayesi hangisine benziyordu? Onun, bu sözü bana neden söylediğini anlayamamıştım. Madem böyle bir cümleyi kurmuştu , o zaman neden devamını getirmeyip, bir de üzerine beni nazikçe kovup bu işin peşini bırakmamı söylemişti?

Akşam, onunla konuşmak için tekrar şirkete gittim. Tam çıkış saatine denk gelmiştim, fakat orada çalışan bir görevliden onun şirkette olduğunu, hala çıkmadığını öğrenebildim. Odasının kapısına geldiğimde girip girmemek konusunda tereddüt etsem de, içimdeki ses bu hikayenin peşinden gitmem gerektiğini söylüyordu. O cümlenin altında derin bir hikaye yatıyordu. Kapıyı tıklayacakken aklıma bir fikir geldi. Biliyordum ki, ne dersem diyeyim Emir'i ikna etmek , onunla bir yerde oturup konuşabilmek çok da kolay değildi. Ben de, filmlerin o vazgeçilmez sahnesini kendim, gerçek hayata geçirmeye karar verdim. Ve az önce konuştuğum görevliyi, ben içeri girince bir saatliğine kapıyı üzerimize kitlemesi için ikna ettim. Onun beni, benim onu dinleyebileceğimiz başka bir ortam yakalayamayabilirdim. Görevliyle konuştuktan sonra odasına gittim, kapıyı çalıp içeri girdim. İçeri girince kaşlarını yukarı doğru kaldırıp yine mi siz der gibi baktı:

-Vazgeçmeyeceksiniz yani öyle mid

Bende tebessüm ederek 'Tabii ki öyle' diye cevap verdim. Kapıyı kapattım ve karşısındaki koltuğa oturdum. Çoğu kişi şirketten ayrılmasına rağmen o hala çalışıyordu. Masasının üzerinde çizim yaptığı kağıtlarla haşır neşirdi. Bana dönüp "Seray Hanım.. bakın ben o kadar ünlü biri de değilim. Gidip bir oyuncunun hayatını araştırsanız daha dikkat çekici bir haber yazabilir, ya da dediğiniz gibi, belki kitap çıkarabilirsiniz." dedi. Tam cevap verecektim ki istediğim gibi dışarıdan kapıyı üzerimize kilitlediler. Emir, neye uğradığını şaşırmış bir şekilde gidip kapıyı açmak için uğraşıp, seslenmeye başladı. Tam da çıkış saatinde bu oyunu oynamam çok iyi olmuştu. Çünkü şirkette pek çok kişi kalmamıştı. Ben de şaşırmış gibi yapıp "Aksiliğe bakar mısınız?" dedim. Kinayeli bir söyleyiş sezmiş olacak ki dönüp "Sizin bu durumla bir ilginiz yok değil mi?!'' dedi. Ben de bıyık altından bir gülüşle

''Başka bir şekilde sizinle konuşamayacağımı anladım." dedim. Bu sefer gerçekten sinirlenmişti. Ve sanki o akşam her şey benden yanaydı ki telefonu yanında değil, başka bir odada şarja takılıydı. Hemen telefonla kapıyı kitleyen kişiyi arayıp ona kapıya açmasını söylememi istedi. Fakat ben, tabii ki bunu kabul etmedim.. ki zaten numarasını da almamıştım. Görevlinin kendisi de, şirketten ayrılıp bir saat sonra döneceğini söylemişti. Bana ne zaman kapıyı açacaklarını sordu. Bende 'Bir saat sonra' dedim.

- İyi o zaman bir saat boyunca burada böyle otururuz.

diye yanıtladı. O, masasının tam karşısındaki, duvara dayalı olan koltuğa oturdu. Ben de, onun masasının hemen yanındaki koltuğa oturmuştum. Yaklaşık on beş dakika boyunca hiçbir şey konuşmadı. Ben onu ikna etmek için bir şeyler söyledim, fakat o hiç oralı olmadı. Gerçekten bir ara ben bile o kadar sıkıldım ki, neredeyse artık kapının açılmasını isteyecek duruma geldim. Çok gergin bir ortam oluşmuşt. Bana gerçekten çok kızmıştı. Biraz sonra ona burada sigara içip içemeyeceğimi sordum. "Böyle bir saçmalığa kalkışmasaydınız, dışarıda rahat rahat içebilirdiniz.. ama buyrun keyfinize bakın."diye yanıtladı. Çantamdan sigara paketiyle beraber çakmağı çıkardım ve sigarayı yaktım. Ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdüm. Altıncı kattaydık ve manzara gerçekten oldukça iyiydi. Masaya doğru yaklaştım, çizimlerine bakıyordum ki aldığı bir not dikkatimi çekti. O nota doğru elimi götürürken birden elimden sigaram düştü ve kağıtlar ağır bir şekilde tutuşmaya başladı. Emir birden yerinden fırladı , hızlı adımlarla masanın üzerindeki sürahiyi alıp kağıtların üzerine boşalttı. Bunu yaparken korku dolu bir ifade vardı yüzünde. Sonra birden kolumdan tutup beni sarsarak bağırmaya başladı;

- Ne yaptığını zannediyorsun, ya daha büyük bir şekilde tutuşsaydı? Bu kilitli odadan nasıl çıkabilirdik, pencereden mi atlayacaktık konuşsana.

Birden neye uğradığımı şaşırdım. Beni çocuk gibi azarlaması zoruma gitmişti. Küçücük bir kazayı bu kadar abartmasını anlayamamıştım. Duvara yaslanıp yavaşça yere çöktü. Gözlerini yere sabitleyip öylece durdu. Bana bağırmasını, kolumdan tutup beni sarsmasını kendime yediremediğimden gözlerimden birkaç damla yaş süzülüvermişti yüzüme. Emir başını yavaşça yukarı kaldırıp bana baktı. Ve gerçekten çok kısık ama içten bir sesle :

-Özür dilerim, çok özür dilerim. Ben, siz gittiğinizden beri hep aynı şeyi düşünüyorum, hep aynı geceyi. Ve şimdi bu olanla aynı şey gözümde canlandı resmen, aynı şeyin yaşanmasından korktum. Beni dinlemek istiyordunuz değil mi? O geceyi ve beni merak ediyordunuz. Bu başarılı, genç ve mutlu, çok mutlu mimarın hayatını merak ediyordunuz. Öyleyse dinleyin'' dedi ve sonunda anlatmaya başladı.

Ben ise koltuğa suçlu küçük bir çocuk gibi kıvrılmış masal dinlemeyi bekliyor gibiydim.

-''Henüz sekiz yaşındaydım. Annem, babam ve tek kardeşim Murat ile birlikte kimine göre sıradan ama bizim için her şeyin çok güzel olduğu bir hayatımız vardı. Beykoz' da müstakil bir evimiz, küçük bir de bahçesi vardı. Annem de babam da öğretmendi benim. Kardeşim bir sonraki sene okula başlayacaktı. Bense, derslerinde başarılı bir ikinci sınıf öğrencisiydim...

O gün kardeşim Murat'ın doğum günüydü. Doğum gününü kutlamak için, babamın akşama doğru eve gelmesini bekledik tüm gün. Ben de Murat'ın doğum günü hediyesini almak için babamın gelmesine yakın evden ayrıldım. Murat, yaklaşık bir yıldır mimar olmak istediğine karar vermişti. Bize sürekli :"Büyüyünce size çok güzel bir ev yapacağım. Bizim evimizden daha güzel bir ev yapamam.. ama olsun. " derdi.

Bu yüzden Murat'ın hediyesinin ne olacağına karar vermem çok da zor olmamıştı. Büyük bir heyecanla bizim eve yakın bir kırtasiyeye gidip ona rengarenk bir kalem seti almıştım. Ona bu hediyeyi alabilmek için iki hafta boyunca harçlıklarımın bir kısmını nasıl biriktirdiğimi çok iyi hatırlıyorum. Hediyeyi bir güzel paketle kapladıktan sonra eve doğru yürümeye başladım. Eve yaklaştıkça bizim evin orada büyük bir kalabalığın olduğunu gördüm. Ne olduğunu anlamak için koştuğumda evden yükselen dumanları fark ettim... Oradaki kalabalıktan birkaç kişi, beni oradan uzaklaştırmak için üzerime geliyordu. Evet, doğru görüyordum. O yanan ev bizim evimizdi. İtfaiyecilerin söndürmeye çalıştığı alevler, bizim evimizden çıkıyordu. Birden, yanımdan süratle bir ,hala kulağımda çınlayan siren sesiyle, ambulans geçti. Oradakiler beni uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Hatta biri hiçbir şey görmeyeyim diye gözlerimi kapamaya çalışıyordu. Ama o yanan evin içinde benim ailem vardı. Evden babamı çıkardıklarında, ben babamın halini gördüm. Elleri simsiyah olmuştu. Sonra annemi ve Murat' ı da çıkardılar, fakat onları görmemi engellediler. Eve girmek için elimden geleni yaptım. O yanan evde bende ölmek için çok uğraştım, ağladım.. ama beni bırakmadılar. O küçücük halimle ne onları kurtarabildim, ne de kendimi. Sabah demiştim ya.. İşte ben, o karanlık gecede, elimde bir defter ve rengarenk kalemler varken, yanan evimi ve dağılan ailemi gördükten sonra karar vermişim aslında mimar olmaya.''

O an gözümden akan yaş tenimi kazımıştı sanki. Nasıl bir şeyi hatırlatmıştım, ne hissettirmiştim ona? Fakat gazeteciyim ya işte, orada da belli ettim bunu.. ve yangının neden , nasıl çıktığını sordum ona.

" Yangının tam olarak neden çıktığını bulamadıklarını söylemişler yani mahalledekiler konuşurken öyle duymuştum. Fakat ne olduysa mutfakta olmuş, en azından ben öyle duydum . Daha sonra da pek üzerine gitmedim zaten. Hem, sorabileceğim ne annem, ne babam, ne de bir kardeşim vardı artık. Artık benim için daha karanlık bir hayat başlamıştı. Artık benim evim, o karanlık geceden sonra tek arkadaşımın kendi gölgem olduğu soğuk bir yetimhaneydi.. ve o yetimhane günleri benim karanlık dünyamın en siyah günleriydi."

Birden kapının kilit sesiyle birlikte susuverdi. Bir saat olmuş olacaktı. Emir kapı açılır açılmaz önce eliyle gözündeki yaşları sildi. Bana baktı, hiçbir şey söylemeden kalkıp çıktı odadan. Beni öyle bir yerde bıraktı ki, öyle bir yerde açıldı ki o kapı, belki de o karanlık hikayenin asıl başladığı yerdeydim şimdi...

Devamı haftaya..

Comentarios


Tanıtılan Yazılar
Arşiv
bottom of page