top of page

Küllenen Hayaller

  • Elif Deregözü
  • 23 Eki 2016
  • 3 dakikada okunur

Az sonra hayatımın en önemli anlarından birini yaşayacağım. Onlarca insan benim için buraya toplanmıştı ve aylardır hayatımda olan tek şeyi, bu kitabın yazılış sürecini benim ağzımdan dinleyecekleri için salonda heyecanlı bir bekleyiş vardı. Peki ya şuan benim hissettiğim şey neydi? Bu yola çıkarken ki hislerle mi yazdım bu kitabı? Hala o toy ama ne yapmak istediğini çok iyi bildiğini düşünen gazeteci, ama şu sıralar yazarlığa merak salmış Seray Arslan mıydım? Yoksa hayat bana acımasız yüzünü gösterdiğinden bir haykırış mıydı amacım? Dört ay önce haziran ayında tanıdım ilk olarak Emir'i. Emir Akay benden dört yaş büyük olmasına rağmen, benim aksime işinde epey yol almış ödüllü bir mimardı. Onu ilk olarak, dünyada gerçekten en iyi mimarların aldığı, ülkemizde ise ondan önce sadece bir mimarın almış olduğu bir ödülü, daha yirmi dokuz yaşında en genç mimar olarak kazanan ve böylelikle bir süre gündemden düşmeyen biri olarak televizyondan ve hakkında yazılan yazılardan tanıdım. Mesleğimden dolayı, tahmin edeceksiniz ki, meraklı bir kişiliğe sahibim. Ve başarılı mimarımızın hayat hikayesinin , benimde kariyerim için iyi bir fırsat olduğunu düşündüğümden Emir Akay'ı kendisinden dinlemeyi koymuştum kafama. Fakat böylesi bir hikayeyi ben de tahmin etmemiştim. Tahmin edeceksiniz ki Emir'e ulaşmam, bir görüşme ayarlayabilmem çok da kolay olmadı. Telefondan bir buluşma ayarlayamayacağımı anladığımdan, onunla görüşmek için çalıştığı inşaat firmasına gittim. Fakat ben oraya gittiğimde o, oradan ayrılmıştı. Yarın daha erken saatte oraya gitmem gerekiyordu. Ona ulaşmak beni bu kadar uğraştırdığı için ona kızmış olacağım ki ona karşı ön yargılar oluşmuştu kafamda. Bu genç yaşta böyle bir ödül aldığından dolayı havalı, kendini beğenmiş, suratsız biri olduğunu düşünmüştüm. Oysa onu fotoğraflardan da görmüştüm. O an sanki onu hiç görmemişim gibi, başka bir görüntü oluştu beynimde. Bir daha ki gün sabah erken saatte oraya gittim, hatta o kadar erken gitmişim ki daha o bile gelmemişti. Onu beklerken konuşmaya nasıl gireceğimi düşünüp durdum. Onlarca giriş cümlesi geçti kafamdan o an. Sanırım yirmi dakika sonra, işte o an gelmişti. Karşımda duran kişinin, o an benim hayatımda bir şeyleri değiştirebileceğini biliyordum. Fakat onunla göz göze geldiğimiz zaman başka bir şey hissettim. Bir beğeni değil bu bahsettiğim. Gözlerinde farklı bir şey vardı.. bir hüzün . Küçük bir çocuk bakıyordu sanki gözlerime. Sonra birden kaşlarını yukarı doğru kaldırıp "Pardon bir sorun mu var" der gibi baktı. O an tekrar kendime geldim ve kendimi tanıttım:

-Merhaba ben Seray, Seray Arslan. Sizinle telefonda konuşmuştuk, hakkınızda birçok haber yapıldı, fakat ben bu başarının sırrını başından dinlemek istiyorum. Hatta hikayenizi bir kitap haline getirmeyi bile düşündüm.

Hızlı adımlarla şirkete doğru yürümeye başladı. Tabi ben de onunla beraber yürüdüm ve konuşmaya devam ettim:

-Hemen kestirip atmayın, bu benim için ne kadar önemli bir fırsatsa sizin için de öyle olabilir. Her ne kadar ödüllü bir mimar da olsanız, daha yolun başında sayılırsınız. Kesinlikle kabul etmeniz gerekir diye düşünüyorum.

Sonra birden söze girdi Emir :"Seray hanımdı dimi?"

Sesini ilk defa duymuştum, tok bir sesi vardı.

'Evet' diye karşılık verdim. Sonra devam etti:

-Ben bir mimarım, hayatım bir kitap haline gelmeden de iyi bir mimar olabileceğimi düşünüyorum, haksız mıyım?

Hemen toparlamaya çalışırcasına lafa devam ettim:''Ama eminim insanlar da sizi merak ediyorlardır, bu yaştaki başarınızı neye borçlu olduğunuzu bilmek onların da hakkı değil mi? Belki de, bu kitabı mimar olmak isteyen bir öğrenci okuyacak ve kendinde sizden bir şeyler bulacaktır, olamaz mı?''

Bir an sessizlik oldu. Bir şeyler geçiriyordu aklından, bu çok belliydi. Biraz sonra dedi ki: ''Bir çocuk, kendinde benden bir şeyler bulacak, öyle mi?''

O an odasının önüne gelmiştik. "Buyrun kapıda konuşmayalım bir çocuğun geleceğini isterseniz." dedi. Neye takıldığını anlamamıştım. Ama beni kovmak yerine içeri alması da umutlandırmıştı. İçeride toplantı masası olduğunu düşündüğüm bir masaya oturduk. Bana kaç yaşında olduğumu sordu. ''Yirmi beş'' diye cevap verdim. Daha sonra da neden gazeteci olmak istediğimi sordu. O kadar uzun zaman önce karar vermiştim ki gazeteci olmaya tam olarak ne zaman ve neden hatırlamıyordum gerçekten. ''Çocukluk hayalimdi'' diye geçiştiriverdim o an. Emir de bu hikayeyi başlatan şu cümleyle devam etti :

-Ortak bir yönümüz var o zaman. Evet, benim de çocukluk hayalimdi mimar olmak. Ama ufak bir fark var. Ben çocuk olmayı unuttuğum bir gecede karar verdim mimar olmaya...

Devamı haftaya...

Comments


Tanıtılan Yazılar
Arşiv
bottom of page