top of page

DUYGULAR...

  • Elif Deregözü
  • 15 Eyl 2016
  • 2 dakikada okunur

Salıncak her defasında daha hızlı , daha yükseğe çıkıyordu hatırladığım. Muhtemelen altı yedi yaşlarındaydım ve kalbim gittikçe daha hızlı çarpıyordu. Hızının arttığı taktirde düşme ihtimalimin de artacağını düşünmem benim korkmama neden oluyordu. "Durdur, durdur!" diye kuzenime bağırmam da sanırım bundandı. İşte ilk hissettiğim değil belki ama hatırladığım ilk duygulardan biri heyecandan kalbimin atışı, onun korkuya dönüşmesidir. Peki ama korkmam, heyecanlanmam doğuştan sahip olduğum şeyler miydi ?

Duygu sözcüğünün kökü latince motoredir ve anlamı hareket etmektir. Bu fiile -e ekini getirdiğimiz zaman ise anlamı uzaklaşmak olur. Yani aslında her duygu bizi bir harekete yöneltir, bizi yönlendirir. Tıpkı salıncaktan düşme korkusuyla beni durdurun diye söylenip, harekete geçmem gibi. Daniel Goleman' ın tanımıyla duygu : Bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimidir. Eğer duygunun düşüncelerimiz sonucunda ortaya çıktığını düşünürsek, aslında duygularımızın zamanla şekilleneceğini söyleyebiliriz. Varsayalım ki ufak bir çocuk eve gelen misafirin yüzünü tırmalamış olsun. Bu çocuk bu davranışının yanlış bir davranış olduğunu bilemediği için herhangi bir utanç veya suçluluk duygusunu hissetmeyecektir. Yada sevdiklerinden hiç uzakta kalmamış birinden özlem duygusunu hissetmesini, bilmesini bekleyemeyiz. İşte tüm bunlar da insanın zamanla, büyüdükçe, duygularını kontrol etmeye başladıkça, aslında tam anlamıyla insan olduğunun göstergesidir. Bizi biz yapan sevgimiz, mutluluğumuz,üzüntümüz, heyecanımız , öfkemiz, korkularımız, utancımız değil mi? Eğer biz de duygulardan değil de, sadece duyulardan ibaret olsaydık ne kadar katı bir hayatın olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz? Günlük hayatta yaratılmış eşyaları , kullandığımız araç gereçleri bir gözünüzün önünden geçirin. Hep katı, sert maddeler değil mi? Belki de bizim tüm çabamız bu sertliğin içinde yumuşak, hafif, tüy gibi bir ömür arayışıdır. Ufacık şeylerde kahkaha atıp, durup dururken aklımıza gelen bir anı için, bir an için ağlayabilmektir.

"Aklına göre mi yoksa duygularına göre mi hayatına yön verirsin, kararlarına hangisine göre alırsın?" sorusuyla karşılaşmışsınızdır eminim. Bu soru anneni mi, yoksa babanı mı seviyorsun sorusuna benziyordur. Aslında hayatımızdaki en büyük sorunlardan biridir belki de, her şeyin ya siyah ya beyazdır gibi düşünülmesi. Oysa ki yaşam ne siyah, ne de beyazdır. Kırçıldır. Yani ne sadece aklımızla veririz tüm kararlarımızı, ne de yalnız duygularımızla. Ama hele ki bizim zamanımızda -yani çoğu şeyin hesap, kitap ve rakama dönük bir sistemle döndüğü bir çarkta- insanın, çoğu zaman insana insan olduğunu unutturan rakamlardan kaçıp duygulara sığınası geliyor. Heyecanlanmak, sevmek hatta kimi zaman öfkelenmektir bize insan olduğumuzu hatırlatan. Bir masanın etrafında oturduğun sevdiklerinle içinden geldiği gibi, hissettiğin gibi, kendi hayatını yaşayabilmendir. Bazen onların yanında bazen de bir yorganın altında sessizce ağlayabilmendir. Kısacası duygular seni sen yapan , olmazsa olmazlarındandır. Olmazsa olmayacak olanlardandır...

Comments


Tanıtılan Yazılar
Arşiv
bottom of page