top of page

GELECEĞİMİZ:ÇOCUKLAR

  • Ümit Çalışkan
  • 24 Tem 2016
  • 4 dakikada okunur

Çocuklarımız bizleri aydınlık yarınlara uyandıracak yeğane kişilerdir. Her biri birer çiçek

Birer mutluluktur bizim için. Yüzlerindeki gülüş

yaşam kaynağımız, gözlerindeki parıltı umut ışığımızdır. Onlar ki tüm bu dünya işleri içerisinde yorgunluklarımızı, sıkıntılarımızı unutturup, hayallerimizi yeşerten varlıklardır. Tüm bu özellikler say say bitmez. Kısacası onlar bizim her şeyimizdir.

Geleceğimiz olan çocuklarımıza iyi bir eğitim vermek, hepimizin en önemli görevlerinden biridir. Bu görevimizi ne kadar yerine getirebilirsek geleceğimizde o kadar mükemmel olur. Yarınlara daha bir hevesli daha bir şevke yürürüz. Burada okul öncesinde vereceğimiz eğitim çok çok önemlidir. Tüm ailelerimize büyük görevler düşmektedir. Aile içerisinde çocuklarımızı ne kadar iyi yetiştirebilirsek, okul çağlarında üzerlerindeki yabancılığı, çekingenliği, korkuyu çok çabuk atıp derslerine daha iyi adapte olabilirler. Örneğin Gazali'ye göre çocuk, anne-babanın yanında ilahi bir emanettir, ona göre çocuğun kalbi saf bir cevherdir. Her türlü nakış ve şekilden boş verilerle her şeyi kabule hazırdır. Verilen her şeyi kabule hazır olan çocuğun iyi bir insan olabilmesi için eğitilmesi gerekir. Ona iyilik telkin edilir. İyi işler yaptırılırsa o iyi bir insan olarak yetişir, kötü işlere itilir, kötü örnek olunursa ona kötülük edilmiş olur. Bu düşüncesiyle de çocuğun eğitilmesi ve korunmasında en önemli görevin ailelerde olduğunu vurgulamıştır. Şimdi diyeceksiniz: “Tamam , güzel söylüyorsun ama, iyi yetiştirmek için neler yapmalıyız, üzerimize düşen görevler nelerdir?” İşte bu noktada naçizane fikirlerimi sizlere sunmak istiyorum., yorum sizlerde. Ama öncesinde dünya tarihine damgasını vurmuş, söyledikleriyle tarih boyunca bizlere ışık tutmuş olan bir kaç önemli değerin eğitim hakkındaki görüşlerini paylaşmak istiyorum. Felsefe ve çeşitli bilimlerdeki bilgisinin ve görüşlerinin derinliği nedeniyle Aristo'dan sonra kendisine ikinci adı verilen Farabi, Türk milletinin yetiştirdiği ve insanlığın kendisiyle övündüğü nadir dehalardan biridir. Farabi, Tkasikis Sa'de (Mutluluğu Kazanma) adlı kitabında öğretim ve eğitim arasında ayrım yapar. "Öğretim, milletler ve şehirlerde nazari (kurumsal) erdemleri var etme demektir. Eğitim ise milletlerde ahlaki erdemleri ve iş sanatlarını var etme yöntemidir." konuda eğitilmeyenlerden daha üstün olurlar. Bazı insanların terbiyeye ihtiyacı az, bazılarının ise çoktur. Aynı zamanda Farabi, öğretimde yöntem konusunda kolaydan zora gidilmesini istemiş, böylece öğretimde çok önemli bir ilkeyi ortaya çıkarmıştır. Diğer bir önemli bilginimiz olan büyük Türk filozofu, ahlakçısı ve hekimi İbni Sina gerek Türk, gerek dünya düşünce, tıp ve eğitim tarihinde önemli yer tutar. Aristo ve Farabi'den sonra kendisine üçüncü öğretmen adı verilmektedir. İbni Sina'nın eğitimle ilgili görüşlerinin bazıları kısaca şunlardır: • Hangi sınıf ve statü olursa olsun her çocuk eğitilmelidir. • Çocuklara meslek eğitimi verilmelidir. • Öğretmen çocuğu tanımalı, onun yeteneklerini bilmeli ve ona göre davranmalıdır. • Çocuklar okullarda akran ve arkadaşlarıyla birlikte eğitilmelidir. • Çocuğun zevk ve ilgileri genel ve mesleki eğitimde göz önünde tutulmalıdır. • Oyun çocuğun normal bir faaliyetidir. • Eğitim ve öğretimde deneye, gözleme, nedeni araştırmaya önem verilmelidir. İbni Sina eğitim ve öğretimde araç-gereç kullanılmasının öğretimin başlı başına bir kozu olarak kabul etmektedir. Bu görüşler, İbni Sina'dan sonra modern eğitimin ilkeleri olarak savunulmuştur.Batı dünyası bu konuda öncü sayılmıştır. Bu nedenle, tıp ve bilim tarihinde olduğu kadar eğitim alanında da "İbni Sina"nın yarının ve dünün iyi anlaşılması gerekmektedir. Şimdi de Rönesans dönemiyle beraber yeni düşüncelerin sahne aldığı, bu dönemde yaşamış olan bir kaç bilginin görüşlerine bakacağız. 17nci yüzyılda Alman eğitimcilerden W. Ratke (1571-1635) öğretim yöntemleri konusunda bugün bile bazıları geçerliliğini sürdüren görüşler ortaya koymuştur. Bunlar arasında derslerin gözlem yoluyla somuttan soyuta doğru gidilerek öğretilmesi, derslerde bir anda birçok şeyin öğretilmemesi ve öğrenme için çocukta ilgi uyandırılması gibi ilkeler yer alır. 18’nci yüzyılda eğitim alanına katkısı olan düşünürlerin başında J.J.Rousseau (1712–1778) gelir. Rousseau çocukların sözle değil, nesne ve olaylarla karşı karşıya gelerek, bizzat yaparak, yaşayarak öğrenmelerini, özgür bir ortamda eğitim görmelerini, çocuğun kendine özgü ve yetişkinlerden farklı bir dünyası olduğunu savunmuştur. Diğer bir önemli bilginimiz olan Fröbel, eğitimin amacı yönünden bireyin toplumsal yaşam içindeki "yaratıcılık" gücüne inanmaktadır. Ona göre, eğitimin temelinde ''yaratıcılık'' vardır. O, ilk kez ''yaratma güdüsü'' diye bir güdüden söz etmiştir.Fröbel, 1837 yılında dünyada ilk kez "Kindergarten" (çocuk bahçesi) adıyla okul öncesi eğitim kurumu açmıştır. Burada "oyun aracılığıyla eğitim" ilkesini savunmuştur. Böylece eğitim tarihinde ilk kez "okul öncesi eğitim" sorunu çözülmüştür. En önemli eğitim bilimcilerden biri olan John Dewey, eğitimi “yaşamın kendisi” olarak göstermektedir. 20’nci yüzyıla kadar sürüp gelen "ezberci" ya da kitabi eğitim anlayışını yıkmakta, eğitime yeni bir bakış açısı getirmektedir. O, çocuğu toplumun etkin bir üyesi olarak görmüş, Rousseau'nun "doğaya göre adam yetiştirmek" ilkesini "topluma göre adam yetiştirmek biçimine çevirmiştir. Evet, yaptığımız bu kısa tarih yolculuğundan sonra kendi düşüncelerimi siz değerli okurlarıma sunmaktan büyük bir onur duyarım. Öncelikle çocuklarımızı bir birey olarak görüp onlarla her şeyi paylaşmalıyız. Sordukları hiçbir soruyu yanıtsız bırakmamalyız. “ Ne anlarsın sen, unut bu soruları, git oyuncaklarınla oyna” deyip, başımızdan savıp, hevesini kırmaktansa, merak duygusunun, hayal gücünün daha da çok gelişmesi için teşviklerde bulunup yaşına uygun yararlı birtakım dergileri alıp, içindeki bilgileri anlatıp, resimleri göstererek, aynı zamanda eğitici videolar izleterek erken yaşlarda kişisel gelişimlerini belli bir düzeye getirebiliriz. Bir yaramazlık ya da bir hata yaptıkalarında onlara şiddet uygulamak yerine sevginin, şevkatin en merhametli kollarını açıp medeni bir şekilde insanca, yaptığı davranışın yanlış olduğunu onlara özgüven vererek anlatmalıyız. Hiçbir zaman şiddet çözüm olmamalı. Herhangi bir yapılan yanlıştan ötürü çocuğa bağrılmamalı, ağır söylemlerde bulunulmamalıdır. Bu hadiseler çocuğunuzu olumsuz etkileyebileceği gibi, size olan sevgisini de azaltabilir.Bu hususlara dikkat etmek gerekir. Bu konuyla ilgili olarak ünlü bilgin D.Eraomus, çocuklara uygulanan cezaya dayalı yöntemlere karşı çıkarak onlara anlayışla ve samimi olarak yaklaşmanın gerekli olduğunu savunmuştur. Aynı zamanda çocuklarımızı özgür bırakmalıyız. Fazla baskı yine çocuğumuzu yıpratabilir. Daha önceki paragraflarımızda bahsettiğimiz ünlü Türk filozofu,tıp bilgini İbni Sina, “ Çocuk üzerinde baskılar olursa olumsuzluklara yol açacaktır.” demiştir. Acil bir durum oldu, dışarı çıkmamız gerekti. Asla ama asla çocuğumuzu evde tek başına bırakmamalıyız. Çünkü çocuğumuz kendisinin terk edildiğini, annesinin ya da babasının tekra dönmeyeceğini düşünür.

Bu dikkat etmemiz gereken hususlar belki bir kaç sayfa daha sürdürülebilir. Ama bu yazdıklarım en önemli en gerekli olanlarıdır. Eğer bu noktalara dikkat edebilirsek her şeyimiz olan çocuklarımıza daha iyi bir yaşam biçmiş, faydalı bireyler yetiştirmek yolunda o ilk adımı çok sağlam atmış oluruz. Okullarına başlamadan önce sizlerden aldığı bu eğitimle okullarının ik gününde daha özgüvenli, kendinden emin bir birey olarak kendini sınıfına katlayıp” Ben burdayım.” dedirtebilir. Sözlerimi Ulu önderimiz vebüyük kurtarıcımız Mustafa Kemal ATATÜRK’ün şu sözleriyle nokta koymak istiyorum: “Çocuklar, geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin görevidir.”

Comments


Tanıtılan Yazılar
Arşiv
bottom of page