top of page

Kadın..!

  • Ümit ÇALIŞKAN
  • 23 May 2016
  • 3 dakikada okunur

Kadınlar, kendilerine en güzel mısraların yazıldığı, en mükemmel methiyelerin söylendiği, en muhteşem sözlerin dile getirildiği yegane varlıktır. Kadınlar; mücadelenin, bitmek tükenmek bilmeyen iradenin, iyiliğin, masumiyetin ve daha bir çok güzel şeyin adıdır. Kadınlar merhametin topluma yansımasıdır. Bu evrensel duyguların vücut bulmuş halidir. İşte az önce bu mükemmel vasıflarını saydığım bu muhteşem varlığa günümüzde hiç iyi davranılmıyor. Neden bunlar yapılıyor? Neden kadınlarımıza hak ettiği değer verilmiyor? Kadınlarımız hor görülüyor.. Bir hiçmiş gibi mahvediliyor, siliniyor o yağmur yürekliler.. Dur dememiz lazım bu ruhu çürümüş , merhameti kalmamış zihniyete, dur dememiz lazım bu karanlık geleceğe..

Ülkemizde, girişte de bahsettiğim gibi, kadınların değeri her geçen gün azaltılmaya çalışılıyor. Çok rahat bir şekilde, o güzel insanlara her türlü kötülük yapılıyor. Tüm bunlara artık dur deyip kadın mücadelesini yaşatmalıyız her yerde.. Şimdi bu mücadeleyi ( öncesinde ilk insandan başlayarak kadının yaşamdaki yeriyle beraber) tarihten örnekler vererek anlatmak istiyorum.

Yapılan araştırmalarda ilkel toplumda kadın ile erkeğin oldukça eşit olduğu saptanmaktadır. Bunun beraberinde zaman zaman anaerkil toplumlar da varlığını sürdürmüştür. Bu dönemlerde kadınla erkek arasındaki ruhsal ve fiziksel farklılıklar oldukça azdır. Bunun beraberinde kadınların doğurganlık özelliğinden dolayı onlara doğa özelliği atfediliyor, bu kadar çok yüceltiliyorlardı. Ama ataerkil toplumun zihniyetinin başkaldırmasıyla kadınların doğurganlık özelliği korkulacak bir özellik oluyor. Doğa benzetmesini yaptıkları kadınlara karşı inanılmaz bir tepki ve kin beyinlerini hapsediyor. Böylelikle tarihte ''Cadı Avı'' denilen olaylar dizini gerçekleşiyor. Bu olayla kadınlar büyücü, cadı denerek öldürülüyor. Kadının güçsüz olduğu, şeytana uyması daha kolay olduğu düşünülüyordu.

Uygarlık dönemiyle beraber bu zihniyet az da olsa kaybolup, kadına verilen değer artmaya başlamıştır.

İlkel zamanda gerçekleşen bu bir takım hadiselerden sonra, biraz daha günümüze yaklaştıkça kadınlar kendilerine uygulanan bu eşitsizliklere, haksızlıklara boyun eğmeyerek mücadeleci tavrını ortaya koyacaktı. Bu tavır ilk olarak 19. yy İngiltere ve Amerika'sında patlak verdi. 'Eşit işe eşit ücret' sloganlarıyla İngiltere ve Amerika sokaklarında yankılanmaya başladı. Yapılan bu ayaklanma ülkelerde ses getirdi. Her türlü zorlamaya ve yaptırıma rağmen kadınlar haklarını savundukları mücadelelerine , yıllardır sömürülen haklarının kazanılması adına büyük bir kararlılık ve azimle devam edeceklerdi. Bu güzel kadınların önderleri 'Süfrajet' denilen yüksek iradeli kişiler olacaktı. Süfrajetler açlık grevini yapan ilk kişiler olarak tarihin tozlu sayfalarına isimlerini yazdırmışlardır. Süfrajetler davalarının daha çok kişiye ulaşması için basına çok önem vermişlerdir. Bu mücadeleci kadınların önderliğinde gerçekleşen oy hakkı savaşının en çok görüldüğü yerler İngiltere ve Amerika'dır. İlerleyen zamanlarda da bu mücadele devam etmiştir.

8 Mart 1857 tarihinde New York'da 40,000 kadın dokuma işçisinin çalıştığı bir tekstil fabrikasında, daha iyi koşullarda çalışabilmek için greve başlandı. Ama ne yazık ki polisin yaptığı saldırılar, işçilerin bu saldırıya direnmesi ve beraberinde çıkan talihsiz yangında, işçilerin polis tarafından konulan barikatları aşamaması sonucunda binlerce emekçi kadın hayatını kaybetti..

Hakkını arayan, boyun eğmeyen, yılmadan savaşan bu ulu kadınlarımızın başına gelen talihsiz olay tarih sayfalarında bir kara leke olarak kalmıştır. Yaşanan bu olay sonucunda 26-27 Ağustos 1910'da Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonel (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Toplantısı)'de düzenlenen bir toplantıda Alman Sosyal Demokrat Partisi başkanı Clara Zetkin, 8 Mart gününün 'Dünya Emekçi Kadınlar Günü' olması teklifini kurula sunar ve beraberinde 8 Mart' ı dünyadaki tüm emekçi kadınlara adarlar.

Dünya tarihindeki bu kısa gezintiden sonra bu kısımda, biraz da ülkemizdeki kadın hareketinin zaman içerisindeki değişiminden bahsetmek istiyorum. İlk değişim 2. Meşrutiyet döneminde 'Müdafaa-i Hukuk-i Nisvan Cemiyeti' kuruldu. 1913 yılında kurulan cemiyet , bir önceki paragrafta bahsettiğim gibi, o deneme kadar kadınlara sağlanmayan, bir takım uygulamalarla elinden alınan haklara, artık dur deyip kadının toplumsal yaşama, çalışma yaşamına, vb. faaliyetlere katılmasını amaçlıyordu. Cemiyet, bu içi boş zihniyetin ortaya çıkardığı yaptırımlara, kadın- erkek eşitsizliğine, hukuksuzluğa, eğitimsizliğe karşı kararlı bir mücadele başlattı. Beyin ölümü gerçekleşmiş bu zihniyete karşı düzenlenen bu haklı mücadele, benzeri cemiyetlerin sürdürdüğü faaliyetlerle devam etti.

Siyasi anlamda da kadınlarımız haklarını aramış, yollarına yılmadan devam etmişlerdir. 1923 yılında 'Nezihe Muhiddin' önderliğinde Kadınlar Halk Fırkası kurulur. Bu fırka Türkiye'deki ilk siyasal parti girişimidir. Bu girişimle de Türkiye kadını her alanda olduğu gibi bu platformda da öncü kimliğini göstermiştir. Ama ne yazık ki, o dönemin seçim kanununda kadınların temsilinin mümkün olmaması gerekçesiyle izin verilmemiştir. Bunun üzerine Kadınlar Halk Fırkası, Türk Kadınlar Birliği ismiyle derneğe dönüşmüş, faaliyetlerine devam etmiştir. Bu dernekte kadınlarımız şunları hedeflemişlerdir.

1) Okumaya gelen genç kızlara yardım edilmesi

2) Fakir ve kimsesiz öğrencilere yemek çıkarılması

3) Yabancı dil öğrenmek isteyen kadınlar için kurs açılması

4) Kadınlara siyasi haklar sağlanması

Bu aydın, yenilikçi, çağdaş faaliyetler devam edip, daha sonraki tarihlere geçildikçe kadın hakları adına mühim kararlar alınacaktı. Ulu önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK, Türkiye kadınının hak ettiği konumlara gelebilmesi için yaptığı inkılaplarla kadınlarımızın toplumdaki statüsünü yükseltmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında kadınlarımıza verilen bu değerin günümüzde de verilmesini ne çok isterdik..

Gerçekleştirmiş olduğumuz bu tarih yolculuğuyla beraber yazımızın sonuna geldiğimizde şu cümleler dökülüyor kalemimden: Biz erkekler kadın haklarının her zaman savunucusu olmalıyız. Hep birlikte bu ruhsuz, merhameti kalmamış, iğrenç zihniyetin kökünü kazımalıyız bu güzel yurdumuzdan. insanları kadın hakları konusunda daha detaylı bilgilendirmeli, duyarlılığa davet etmeliyiz. Bu konu hakkında çok okumaya, araştırmaya teşvik etmeliyiz. Umarım ki içi nefret dolu, kin dolu, pislik dolu ve daha bir çok kötülük içeren bu kara lekeyi yurdumuzdan ve onun nezdinde tüm dünyadan silebiliriz. Aydınlık yarınlara uyanmak dileğiyle...

Comentários


Tanıtılan Yazılar
Arşiv
bottom of page