top of page

Tüketim Çılgınlığı

  • Mustafa Oğuz
  • 3 May 2016
  • 3 dakikada okunur

Son dönemde karşılaştıklarımın ve yaşadığım olayların, yıllardır gördüklerimin ardına eklendiklerinde aslında çok da anlamsız bir yığın yaratmadığını, her birinin topluma ayna tutan hayat kesitleri olduğunu 'BERMUDA' hareketiyle hemhal olurken daha iyi anladım. Bu sebeple, gruplardan, kesimlerden ve bizzat fertlerin kendisinden aldığım tepkilere mercek tutma ihtiyacı hissettim. Hatıralarımı bir bir yad ettikçe, Türkiye toplumunun bir tüketim çılgınlığına saplandığını fark etmem zor olmadı. Fakat bu tüketim çılgınlığı, akla geldiği üzere ürünlere yahut sermayeye karşı değil ; bizzat toplumun, kendi evlatlarına karşı saplandığı bir bataklıktı. - Tabii, bu konuda net bir şeyler söyleyebilmek için çok geniş sosyo-psikoloji ve sosyoloji araştırmaları yaparak, insanın ve toplumun tarihsel gelişimini iyice inceleyip sentezlemek gerekecektir, fakat bu konuyla alakalı bilgi beyanında bulunmak bu işin uzmanlarına düşse de, bunun üzerine konuşmak ve usulünce yorumlar yaparak konuya farklı bakış açıları getirmek, isteyen herkesin görevidir. -

Bunu fark edince, yaşantılarım üzerinden toplumumuzun ve gençliğimizin durumunu daha detaylı düşünmek istedim.

Uygar toplumun tarihsel gelişimine bakınca görebilirsiniz ki ortada bir kümülatif birikim vardır. Bu birikmenin toplumun bizzat kendisi tarafından sentezlenmesi ve bu sentezin de, yine toplumun kendisi tarafından sindirilmesiyle, bugünki anlamıyla medeni toplum meydana gelmiştir. Bu süre zarfında dökülen kan ve gözyaşının haddi hesabı olmadığını, modernleşmenin beraberinde getirdiği, gerek siyasi gerek toplumsal, çatışmaları görmek ve bilmek içinse toplumbilimci yahut siyasetbilimci olmaya gerek yok. Halen günümüz Orta Doğu'sunda cereyan eden olaylardan tutun, Clara Zetkin'lerin kadın hakları mücadelesi verdiği zamanın Avrupa'sına kadar her toplumda modernleşme, değişme ve ya gelişme - nasıl adlandırmak isterseniz - beraberinde farklı ölçek ve şekillerde tepkiler getirmiş ve getirecektir.

Günümüz dünyasında iyi ya da kötünün tek başına egemenliğinin hiçbir yerde veya toplumda var olamayacağını kabul etmekle birlikte, modernleşme yahut toplumsal değişme esnasında yaşanan ve yaşatılanları gelenek haline getirmiş bir toplumun, kesimlerinin yahut bizzat fertlerinin ne kadar makul olabileceklerinin sorgulanması gerektiği gerçeğini bir kenara atamayız.. Toplumdaki geçiş ve gelişimlerin, toplumun kendisinden kaynaklanan bir dirençle karşılanması, her yerde ve her devirde kabul edilebilir. Fakat bu sırada hafızalara kazınanları bir kenara atamama, hayatının merkezine oturtma ve süregelen tutumlar haline getirme, bir toplum için gayet hastalıklı bir hal. Türkiye toplumunun bu hastalıktan muzdarip olduğunu fark edebilmek içinse, yakın tarihimize, yaşanan siyasi ve toplumsal vakalara ve toplumun kesimlerinin bu olaylara verdiği tepkilere bakmak yeterli. Tanzimat'ın beraberinde getirdiği gelişmelerin topluma yansımasından beridir, 19. yüzyılın başından itibaren, Türkiye'nin kendini geliştiren aydın kesimini nasıl bir kaderin beklediğini Cemil Meriç'in sözlerinin ışığında daha net görebiliriz: '' Türk aydınının kaderi kaçmaktır.'' O dönemlerden bu dönemlere kalan belki en anlamsız yadigar olan 'İcat çıkarma!' sözü, toplumumuzun nasıl bir kıskaç içerisine kendi kendini soktuğunu bize göstermeye yetiyor. Gelişmelere kapalı, okuma alışkanlığı olmayan, insanlarının geneli kasaba kültürüne mahkum bir toplum portresiyse, gençliğimizin eline geçen en kötü pusula.. Tahmin edilebileceği üzere, gelişmelerin kabul edilemediği bir toplumun geleceğini tayin etmesini beklemek, Donald Trump'ın Demokratların adayı olmasını beklemekten daha gülünç. Bu noktadaysa elimize başka bir baba yadigarı geçiyor '' Tarih tekerrürden ibarettir.''. Evet, tarihin tekerrür etmesi, yalnızca, geleceğini tayin etmekten aciz toplumlara mahsustur. Bu bağlamda gelenekleri yozlaşmış bir toplumun gelecek nesilleri de , eski versiyonun taklidinden pek fazla öteye gidemez. Kasaba kültürüne esir düşmüş kişileri etrafımızda sıkça görmemiz, bu düşünceyi gayet iyi destekliyor. 21. asrın dünyasında, gelişmelerin hızının had safhaya çıktığı bu devirde, toplumumuzda hala eli yüzü düzgün global projelerin çıkmaması, çıkanların desteklenmemesi, çıkacaklarınsa hiç vücut bulamaması başka neye bağlanabilir? Adım atmanın bu kadar popüler olduğu bir dönemde gençliğimizin hala 0-6 aylık bebeklik çağında kalmakta direnmesi başka nasıl açıklanabilir? Tüm bu hallerin, en nihayetinde her söylenene evet diyen bireylerin doğmasını devam ettireceğini görmek bu kadar mı zor? Hop oturup hop kalkan, hiçbir bilgi dayanağı olmadan ağzına geleni söyleyen, fikirleri yere sağlam basamayan, çabucak havaya girip çabucak hevesi kırılan bir toplum olduğumuzu ve böyle giderse, öyle olmaya devam edeceğimizi kavramak çok mu imkansız? Günümüz aydınlarının, liderlerinin, kanaat önderlerinin eli kolu bu denli mi bağlı? Girdiğimiz yol kısır bir döngüden mi ibaret? Acaba şu an oluşan tabloyu Platon'a gösterseydik ''mağara teorisi''ne nasıl bir boyut kazandırırdık diye düşünmeden edemiyor insan.

Tüm bu yorumlar ışığında, bir şeyler yapmak isteyen, kıpırdanan, atılım göstermeye çalışan kişi ve ya grupların nasıl tepkilerle karşılaştıklarını tahmin edebiliriz. Gençlerinin '' İcat çıkarma!'' öğretisini hala dilinden düşürmediği bir toplumda aydınlanmanın ne denli mümkün olabileceği konusu şu anda toplumbilimcilerin en büyük tartışma odağı olmalıdır, zira sunulan projelerin, yapılan yapıcı eleştirilerin nasıl hazin ve düzeysiz tepkilere maruz kaldığını , toplumun atılımları, gelişimleri ve bunları gerçekleştirenleri , bilinçli veya bilinçsizce, tüketmeye çalıştığını ve bazen tükettiğini, bu tüketim çılgınlığının korkutucu büyüklüğünü bizzat ben 18 yıllık hayatımın 4-5 yıllık kısa bir döneminde gayet acı bir şekilde gördüm. Bu durumu tartışarak çözüme kavuşmak toplumumuzun en acil ihtiyacı, toplumbilimcilerin en acil görevidir.

Toplumumuzda süregelen yozlaşmanın önüne geçilmezse, bu durumun faturasının çok ağır olabileceği öngörüsünde bulunan birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki ; '' Türkiye aydınının kaderi hala kaçmaktır

Comments


Tanıtılan Yazılar
Arşiv
bottom of page