16 Nisan Referandumu Neler Getirebilir?
- Mustafa Oğuz
- 18 Nis 2017
- 2 dakikada okunur
Türkiye pazar günü kritik bir anayasa paketini oyladı. Beraberinde ''Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi'' ni getirecek olan oylamada şaibeler olsa da, korkarım ki asıl sancılı süreç bundan sonra başlıyor. Daha önce referandum sürecindeki endişelerimi Gündeme Dair Birkaç Soru adlı yazımda belirtmiştim.
Referandum sürecinde sarf edilen sözler, politik havanın yarattığı gerilim ve ülke genelindeki elektrik yüklü bulutların elbet bir çıktısı olacaktır. Siyaset Biliminin en temel formülü olan 'girdi-çıktı-feedback' döngüsü elbet Türkiye'de de doğasına uygun işleyecek, ona şüphe yok. Nitekim referandumda her iki cephenin oy sayısının birbirine oldukça yakın olması ve bu iki grubun görüş ayrılığının iyice marjinalleşmesi toplum genelinde zaten var olan çatlağın git gide derinleştiğini gösteriyor. Fakat eğer pazar günü itibariyle girdiğimiz yeni sürecin olası çıktılarına odaklanacak olursak, daha farklı boyutlarda bir tablo görürüz.

Öncelikle, referandum günü YSK'nın aldığı kararın Hayır cephesinde geniş yankı bulduğu açık. Üstelik sadece siyasi düzeyde değil, hal düzeyinde de irili ufaklı protestolar var. Bu protestoları dindirip referandumun şaibeli olduğu iddialarına son noktayı koyabilecek tek makam olan Yüksek Seçim Kurulu yönetimiyse ortada yok. Referandumun üzerinde 2 gün geçmiş olmasına rağmen gerekçeli mazeret bildirilmiş değil. Referandum sürecindeki nefret diline ve referandum sonucuna bakacak olursak şüpheler de hayli yerinde. %49 gibi büyük bir Hayır tabanı da bu durumla oldukça ilgili görünüyor. Şüpheli görülen halk oylamasıyla kabul edilen bir 'hükümet sistemi değişikliğinin' mutlak meşruiyet kazanması beklenemez. Bu durumda Türkiye'nin gittikçe yönetilemez bir ülkeye döndüğü söylenebilir mi ? Orta doğudaki kaos ortamından birinci derecede etkilenen Türkiye için olası bir halk ayaklanmasının nasıl sonuçları olur ?
...

Öte yandan, şaibeli görülen referanduma karşı 'cılız' ve 'uysal' kalan muhalefete %49'luk bir Hayır cephesinin güven duyması nasıl beklenebilir. Türkiye'de etkili ve gündem belirleyen bir muhalefetin olmayışı iktidar cephesinin elini 15 yıldır güçlendiriyor. Hatırlayın, 17-25 Aralık soruşturmaları zamanında bile ikna edici donelerle halkın karşısına geçemeyen muhalefet cephesi dosyaların üzerinin örtülmesine seyirci kalmıştı. O günden bu güne çok şey değişti, toplum olarak her gün ayrı bir tondan ' Yok artık!' demeye alıştık fakat muhalefet değişmedi. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tek elden çıktığı bariz olan metinleri bütün partiler bile isteye, hep bir ağızdan okumuştu. Soruşturmanın objektif bir ortamda, her türlü ön yargı ve asılsız iddiadan uzak yürütülmesi gereği kimsenin aklına gelmedi. Nitekim, hala o soruşturma hakkında bir kısmımız ikna edilebilmiş değil. Fakat asıl nokta şurası : Ana muhalefet liderinin referandum sürecinde, 15 Temmuz ile ilgili açıklamaları da neyin nesi? Darbe girişimi sonrası oluşan havayı etkili bir muhalefetle olumlu yönde estirebilecek, cadı avına mahal vermeden toplumu kucaklayabilecek imkanı varken buna tenezzül etmeyen muhalefetin, sonrasında yaptığı açıklamalarla ne elde etmeye çalıştığı sorusu sanıyorum abes olmaz. Ana muhalefet partisinin yarattığı siyasi boşluğun varlığı su götürmez bir gerçek. Siyasal zeminde muhalefet eden iki partiden biri olan ana muhalefet partisi etkisiz, diğerininse eş başkanları cezaevinde. Böyle bir ortamda muhalif kesimin kime ve hangi siyasal çözüme güvenebileceği, bu kesimi neyin dizginleyeceği de ayrı bir endişe kaynağı.
16 Nisan referandumuyla beraber Türkiye yeni ve ucunda pek bir şey görünmeyen karanlık bir tünele girdi. Yeni hükumet sisteminin neler getireceğini hep birlikte göreceğiz. Referandum tartışmaları nasıl sonuçlanacak, oylamanın sonucu halkta nasıl bir karşılık bulacak, bunlar henüz cevaplanması güç sorular. Fakat bu soruların cevapları gün yüzüne çıkarken objektif ve soyut kalabilmekte fayda var.
Enseyi karartmayın..!
Comments